İletişim denince akla ilk gelen şey ‘konuşma’dır.  Derdimizi anlatmak, kendimizi ifade etmek hiç şüphesiz en önemli gereksinimlerimizden biri. Ancak karşımızda söylediklerimizi dinleyen, bizi anlamaya çalışan birileri olmadıktan sonra sözcüklerimizin ne hükmü kalır ki?

Kalabalık bir doğumgünü partisine davetli olduğunuzu düşünün. Herkes birbirine bir şeyler anlatmanın derdinde.. Kimisi işten yakınıyor, kimisi arkadaşını çekiştiriyor, kimisi de hararetle geçen akşam oynanan maçı anlatmaya çalışıyor. Doğumgünü sahibini bulup davet edildiğiniz için ne kadar mutlu olduğunuzu anlatmaya, teşekkür edip ayrılmaya çalışıyorsunuz ama ne fayda! O da yaşlanmaktan aslında ne kadar mutsuz olduğunu tekrarlayıp duruyor. Sonuçta kendinizi ifade etmeye çalışmaktan yorgun düşmüş halde oradan ayrılırken, kulaklarınızda çınlayan seslerden hiç birinin zihninizde anlamlı bir iz bırakmadığını farkedip şunu soruyorsunuz: ‘İyi de biz bütün akşam ne konuştuk?’

Yeni ilişkiler kurmak, sahip olduğumuz ilişkileri ise sürdürebilmek için dinlemek en önemli becerilerden biri aslında. Başkalarının yakın olmak istediği, etrafı kalabalık, eşi dostu çok insanları dikkatle inceleyin. Bu kişilerin ortak özelliklerinin dinleme konusundaki yetenekleri olduğunu göreceksiniz.  İyi bir dinleyiciyseniz tanıdıklarınızın ilk aranacaklar listesinde olmanız hiç de şaşırılacak bir durum değildir.

Bir derdinizi anlatmaya çalıştığınızı, ancak karşınızdaki kişinin sizi dinlemek yerine sürekli sözünüzü kesip geçen ay gittiği geziyi anlatığını hayal edin. İletişim karşılıklı gelişen bir süreçtir. Sözleriniz kesilmeye devam ettikçe konuşmanın bir yere varmayacağını anlayıp iletişim sürecini sonlandırmanız kaçınılmazdır. Aslında sizi ‘dinlemeyen’ kişi sürekli şu mesajı vermektedir: ‘Senin söylediklerin beni hiç ilgilendirmiyor. Senin dertlerinin benim gözümde zerre kadar önemi yok.’ Böyle bir deneyimden sonra o kişi dertleşilecek arkadaşlar listesindeki yerini muhtemelen sonsuza dek kaybeder!

Diğer yandan iyi bir dinleyici olmanın yalnızca sessiz kalmaktan ibaret olduğunu düşünüyorsanız bu sefer de sıkıcı olmaktan kurtulamazsınız. Dinlemek de en az konuşmak kadar emek isteyen bir yetenektir. Gerçek dinleme karşınızdakini anlamayı, onu eğlendirmeyi, bir şey öğrenmeyi ve yardım etmeyi içerir. Eğer içten bir şekilde karşınızdakinin ne söylediğini duymak istiyorsanız anlama ve diğer öğeler doğallıkla dinlemenin içinde yer.

Ancak bir de sözde dinleme denen bir maskeleme vardır. Dinlermiş gibi görünen kişinin asıl niyeti kendi gereksinimlerini karşılamaktır. Bu gereksinimlerden bazıları insanlarla ilgilendiğini düşündürtüp kendini sevdirmek, haklı çıkabilmek için konuşmadaki zayıf noktaları  bulmaya çalışmak, zaman kazanmak,  belli bir bilgiyi edinebilmek için konuşmayı dinleme yoluyla yönetmeye çalışmaktır.  Hepimiz zaman zaman sözde dinlemenin tuzağına düşebiliriz. Diğer yandan bu durumu farkedip, ilgimizi gerçekten konuşan kişiye yöneltmeye çalışarak gerçek dinleme becerimizi geliştirebiliriz.

Dinleme yeteneğimizi geliştirmeye çalışırken, aslında dinlemeye engel olan bazı hataları  ne kadar sık yaptığımızı görmek bizi şaşırtabilir. Bu hatalardan en çok karşılaşılanı akıl okumadır. Bu durumdaki kişi karşısındakinin aslında ne söylediğine çok da dikkat etmez. O daha çok konuşanın aslında ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışmakla meşguldür. Eğer arkadaşınız sinemaya gitmek istediğini anlatırken siz ‘aslında tiyatroya gitmek istiyor ama ben kırılmayayım diye sinema diyor’ düşüncesi ile uğraşıyorsanız tam bir akıl okuyucusu olmuşsunuzdur!

Sık yapılan bir diğer hata da tekrarlamadır. Karşınızdaki konuşurken aslında siz dinlemek yerine ondan sonra ne söyleyeceğinizi hazırlamakla uğraşırsınız. ‘Eğer o bunu söylerse ben de karşılığında şunu söylerim’ diye düşünürken konuşmayı kaçırıverirsiniz. 

Yargılama da dinlerken sık sık düştüğümüz bir tuzaktır. Eğer konuşan kişiyi daha onu dinlemeden etiketlere boğup zihninizin kalıplarından birine yerleştirdiyseniz ne söylediğini merak eder misiniz gerçekten? Ya da tam tersi kendinizi ‘büyük sorun çözücü’ diye etiketlediğinizi düşünün. Karşınızdakinin sizin şahane öğütlerinizi duyması için tek yapması gereken iki cümle söylemesidir. O andan itibaren artık dinlemenize gerek kalmaz, ne de olsa yeteri kadar duymuşsunuzdur. Tek yapmanız gerek her duruma uygulanabilecek öğütlerinizden bir kaçını söyleyivermektir, o kadar!

Etkili bir dinleyici olmanın da kendine göre yolları var elbette. Geribildirimde bulunma, farkında olarak dinleme, empati kurabilme bunlardan yalnızca bazıları. Ama hepsinden önemlisi içtenlikle birini dinlemeye hazır mısınız? Onun ne söyleyeceğiyle gerçekten ilgileniyor musunuz? Yeni bir şeyler duymanın sizce önemi var mı? Eğer bu sorulara yanıtınız evetse, o zaman siz de tanıdıklarınızın önce aranacaklar listesinde hızla yükselmeye adaysınız demektir!

Uzman Psikolog Pınar KOPAR