İkinci Dünya Savaşı sonrası, büyük oranda post kolonyal söylemle gelişen İslam iktisadı, bütünlüklü bir dünya görüşü içinde ekonomik önerilerde bulunmuştur. İktisadi ve sosyal adalet, ahlak, refahın yaygınlaşması, güven, faizsiz kazanç, zekatın ihtiyaç sahiplerine ulaşması gibi temel ilkelerle söz konusu teklifini belirten İslam iktisadı giderek konvansiyonel iktisada alternatif bir sistem olarak dikkat çekmiştir. Sadece bu ilkelerin entelektüel savunusunu yapmamış aynı zamanda alternatif bir finans ve katılım modeli de sunmuştur. İslami finans, katılım bankacılığı veya şimdilerde yaygınlaşan adıyla “insani finans” olarak ifadelendirilen bu girişim, müslümanların ve hatta faizli borç ilişkilerinden rahatsızlık duyan müslüman olmayanların bile pratik ihtiyaçlarını karşılayarak konvansiyonel finansa ciddi bir alternatif olmuştur.

Teorik vurguları ve alternatif uygulamalarıyla gittikçe yaygınlaşan İslam iktisadı ve finansı, birçok eleştiri de almıştır. Örneğin, mevcut işleyiş tarzıyla İslami finans, İslam hukukunun hedefleriyle (makasidü’ş-şeria) uyumlu olmamakla ve İslam hukukunun özünden ziyade formuna odaklanmakla suçlanmıştır. Bazı düşünürlere göre ise İslami finans, modern konvansiyonel finansa eklemlenen bir pratiğe dönüşmüştür.  Ya da İslami finans kurumlarının giderek kapitalist sistemin bankaları gibi işlem gördüğü söylenmiştir.

Elbette İslam iktisadı ve finansının düşünsel temellerini ve uygulamalarını değerlendirirken söz konusu eleştirileri ciddiye almak gerekir. Yaptığımız veya yapacağımız faaliyetlerin daha adaletli olması için bu eleştiriler muhakkak faydalıdır. Ancak bu eleştirilerin de ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamak, içinde yaşadığımız mevcut kapitalist dünyanın finans ilişkilerini anlamak için önem arz etmektedir. Öncelikle bu eleştirilerin iki açıdan hakkaniyetsiz olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Birincisi, dünyada egemen olan finans ve bankacılık uygulamaları kapitalizm denen sosyoekonomik sistemden kaynaklanmaktadır. Kapitalist sistem gündelik ekonomik gelişmeleri, yerel borç ilişkilerini, hukuku, politik rejimleri, bankacılık faaliyetlerini ve küresel ticareti belirlemektedir. Dolayısıyla bu egemen konum kendi dışındaki her türlü faaliyeti tehdit edecek veya belirleyecek düzeydedir. Gücü elinde bulundurmaktadır. Gücü elinde bulundurduğundan alternatif hareketleri de etkilemektedir. Kapitalist sistem dünyaya egemendir ve bu egemenliği dolayısıyla kendi hukukunu da tüm dünyaya dayatmaktadır. İslami finans, faizsiz borç ilişkileri geliştirse de mevcut hukuku askıya alamamaktadır. Çünkü kapitalist hukuka aykırı işlemler gerçekleştirmesi durumunda “hukuksuzlukla” itham edilecek ve “illegal” bir konuma düşecektir. Bu nedenle küresel kapitalist sistem, dayatmacı yönüyle İslami finansı etkilemektedir. Küresel kapitalizm gücü elinde bulundurduğundan bu durum kaçınılmaz bir şekilde sürmektedir. Çünkü İslami finans uygulamalarını gerçekleştiren müslümanlar bu dünyadan kopuk bir adada yaşamamaktadırlar. Mevcut kapitalist kurumlarla etkileşim kaçınılmazdır ancak İslami iktisadı ve finansı alternatif ve faizsiz borç ilişkileriyle buna direnmektedir. İkincisi, sadece İslam iktisadı değil modern konvansiyonel iktisatta finansallaşmaktadır. 20. yüzyılın başlarında Amerikalı düşünür Thorstein Veblen, kapitalizmin yönünü tayin noktasında buna dikkat çekmiştir. Veblen’e göre modern endüstriyel kapitalizmde iki sınıf bulunmaktadır. Bunlar endüstri sınıfı ve işletme sınıfıdır. Endüstri sınıfı ustalar, üretim yöneticileri, teknisyenler ve mühendisler gibi uzmanlardan oluştur. Bunlar “ustalık içgüdüsü” sergileyen ve üretimi gerçekleştiren sınıftır. İşletme sınıfı ise fiyatlar, kâr, kredi ve sermaye değerleri ile ilgilenen finansçılardır. İşletme sınıfı, endüstri sınıfını dışlar ve onların ürettiklerine el koyar. İşletme sınıfı, iş adamlarından/finansçılardan oluşan ve üretmeden paradan para kazananlardır. İşletme sınıfının tek amacı kârdır. Bu sınıf için üretim, hizmet ve endüstriyel etkinlik tali bir meseledir. Bunlar aylak sınıfı oluşturan yağmacı kişilerdir. Veblen’in analizine göre kapitalizmin geleceğini aylak sınıf olarak finansçılar belirlemektedir. Dolayısıyla finansal sistem üretim sisteminin önüne geçecektir. Neredeyse yüzyılı aşkın bir süre önce Veblen tarafından vurgulanan finansallaşma, günümüz koşullarında İslam iktisadını da etkilemektedir. Çünkü modern anlamıyla kapitalizmin temel gidişatı bu yöndedir ve küresel kapitalizm  gücü elinde bulundurduğundan tüm dünyayı da bu yöne sokmaktadır.

Kısacası İslam iktisadı ve finansına yönelik eleştiriler dikkate alınmalıdır. Ancak bu eleştiriler mevcut kapitalist sistemi tam anlamıyla değerlendirmediği için bir anlamıyla eksiktir. Güç ilişkilerini dikkate almayan bir iktisat ve finans analizi veya eleştirisi gerçeklikten kopuktur. İslam iktisadı ve finansının bu eleştirilerden sıyrılması ve tam anlamıyla adaletli bir uygulamaya geçmesi müslümanların güçlü olmalarıyla ilgilidir. Bu nedenle güç sorunsalına yoğunlaşmak İslam iktisadı ve finansının geleceğini belirleyecektir.

29.04.2020

Adem Levent

İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümünde doktora eğitimini tamamladıktan sonra bir müddet Muş Alparslan Üniversitesinde görev yapmıştır. Halen Bursa Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır. İslam iktisadı ve finansı, iktisadi düşünce tarihi, iktisat felsefesi ve kurumsal iktisat alanlarında çalışmalarına devam etmektedir. Levent’in ilgili alanlarda birçok akademik çalışması mevcuttur.